Monday, July 27, 2009

Bir sabaha karşı macerası

Bu sefer sıçtın mavisine daha zaman var. Ders çalışmak için bir studyde oturuyoruz. Ama daha çok icetea kutusundaki şarabımız eşlik ediyor bize.
Uzun bir gecenin (ve uzun bir günün) ardından pek bişey yapacak hal kalmadı bende. Yorucu bir gündü çünkü bütün günü ve geceyi kendimi sakinleştirmeye çalışarak geçirdim. Başarılı olabildim mi? Sanırım. Belki de sadece yorgunluktan ve şarabın etkisiyle daha az tepkiliyim.

Ve an itibariyle Hazal bir şarkı açarak beni benden aldı. Fairytale...

Sunday, July 26, 2009

Bir sabah macerası

Bu yazdıklarım, sabahın saçmasapan bir saatinde, sıçtın mavisi yerini çoktan sıvadın güneşine bırakırken çıkılmış saçmasapan bir yürüşün sonucudur. (kesinlikle son birkaç zamanın değil!)

Bu saçmasapan yürüyüşe çıkmadan önce, hava hafiften serinlemeyi başarmışken biraz dolaşmanın artık fazla yükleme yapılmış zihnime de, yorgun ama hala çırpınmaya devam eden kalbime de iyi geleceği gibi bir düşünceye kapılmıştım. Ama yürüdükçe daha önceki yürüyüşlerimin aksine üzerimdeki baskının arttığını hissettim. Düşündükçe daha fazla şeyi düşünmeye başlıyordum, sürekli havada dönüp duran düşüncelere kulak misafiri olan kalbim de son zamanlarda hep başına geldiği gibi incinmeye devam ediyordu. Sonunda odaya dönüp uyumaya çalışmanın daha iyi bir fikir olacağına karar vermiştim ki, son olarak salıncaklara uğramak geldi aklıma. (Bir yandan da yolu uzatmaya çalışıyordum)

Salıncaklara geldiğimde, nasıl olduğunu bilmiyorum ama çok daha farklı bir ortamda hissettim kendimi. Bulutlar güzel gözüküyordu, dahası sıvadın güneşi de aralarından ışık saçmaya çalışırken daha da güzel bir görüntü oluşuyordu. Her zamanki gibi doğayı seyretmenin bende bıraktığı o garip etkiye kapıldım. Bu etkinin nasıl bişey olduğunu hep çözmeye çalışmıştım. Sanırım daha çok, olmuş olanları kabullenmek ve bundan sonra olacaklar için de kendimi daha az olumsuz etkilenecek şekilde hazırlamaya yönelik bir etki bu. Ben de bu etkiyi memnuniyetle karşıladım. Salıncakta daha önce hiç sallanmadığım kadar hızlı sallandım ve salıncaktan atlayarak indiğimde, daha önce korktuğum için bunu hiç denemediğimi farkettim. Bir parça huzur bulmuş şekilde odaya dönmeye başladım.

Kırılması kolay, tamir etmesi kolay. Bu yanımı seviyor muyum yoksa nefret mi ediyorum henüz karar verebilmiş değilim. En azından, değişen bişey olmadığı halde birkaç dakika öncesine göre kendimi daha iyi hissediyor olmam kötü birşey değil diyerek kendimi avutuyorum. Yine kendimi zorlayıp yüzüme bir şekilde içten gelen bir gülümseme yerleştirebiliyorum şu an. Ya da bazı şeyleri yok sayıp gülüp eğlenmeye ve eğlendirmeye çalışacak gücüm var yine.

Uykuya yenik düşmeden önce sormak ve cevaplamak istediğim son bir şey var. Zorla çıkartılan bir gülümseme sahte midir, gerçek midir? Yapmak istediğimiz mi önemlidir yoksa yaptığımız mı? Söylemek istediklerimiz mi gerçekten içimizden geçenlerdir yoksa söylediklerimiz mi? Sanırım hepsine ikinci seçenekler diyerek cevap vereceğim. Çünkü yaşadıklarımızın ve yaptıklarımızın hiçbiri tamamen bize ait değil. Yaptıklarımız tamamen bize ait olmadığı gibi bunların nedenleri ve sonuçları da tamamen bize ait değil. Mutluluklarımız da, üzüntülerimiz de... Gerçek olan ne yapmayı istediğimiz değil, ne yapmayı seçtiğimiz.

Ama sorun şurda ki, ne istediğimi biliyorum ama neyi seçtiğimi bilmiyorum. Neyse o da anlaşılacak, zamanla...