Tuesday, December 30, 2008

Değişim

Şimdiye kadar sadece içimdeki duyguların yoğunluğuna dayanamadığım zamanlarda gelip buraya içimi döktüğümü farkettim. Ama artık biraz daha farklı kullanmak istiyorum burayı. Son 5 ay içinde çok şey yaşadım, hayatımdaki bazı şeyleri düşüşe sürükledim. Ama bütün bunların bana kazandırdığı şeyler de var.
Değiştim. Değişimi sevmiyor olmama rağmen değiştim. Üstelik de bu sefer olumlu olduğunu düşünüyorum bunun. Artık daha az kırılgan, daha kendine güvenli ve daha rahatım. Her neyse...

Sonuç olarak artık daha sık ve daha farklı (ve daha az karamsar) şeyler yazacağım buraya.

Son

Soğuktu...
Sıcak yataktan kalkıp, çantamı toparlarken titriyordum.

Karanlıktı...
Odadaki tek ışık monitörden gelen ışıktı. O garip ışığın altında toparlanıp da odadan -son kez- çıkarken, sadece 15 dakikalığına olmasına rağmen hayatımın en huzurlu uykusunu uyuduğumu düşünüyordum.

Titreyerek kendimi sokağa attığımda, gündüz normal gözüken caddenin ışıl ışıl olduğunu farkettim. Yılbaşı geliyordu, bu yüzden her zamankinden farklı bir hava vardı. Sabah kendime söz verdiğim üzere hemen köşedeki biletçiden yılbaşı çekilişi için bilet aldım. Metroya doğru yol alırken içimdeki hislerin mutluluk olduğuna inandırdım kendimi. Ama şimdi anlıyorum ki hissettiklerim mutluluk değildi. Huzur ve bir parça hüzün vardı içimde. Şimdi anlıyorum o hüznün kaynağının o gün içinde döktüğüm, farkedilmeyen gözyaşlarıyla aynı olduğunu.

Biliyordum. Aslında biliyordum bittiğini. Ama farkında değildim. Yaklaşık 4 ay önce bir akşam o evden bittiğini düşünerek çıkmıştım. Düşüncelerimde bittiğinin farkında olsam da kalbim bunu kabul etmemişti. Ama bu sefer farklıydı. Bittiğini önce farkedip kabullenen kalbim oldu bu sefer. Takip eden hafta boyunca yataktan çıkmayacak duruma gelmeme neden olan, düşünceyi kabullenememiş olmam ve bazı şeyleri sindirememiş olmamdı. Ama o an gelip de son noktayı koyduğumda o gün hissettiklerimin ne anlam ifade ettiğini ve gerçekten de bitirebilmiş olduğunu anladım. Herşeye rağmen o günü ve yaşadığım diğer özel günleri unutmayacağımı biliyorum, ama geçmişte kalan birer anı olarak kalacaklar aklımda ve kalbimde. Kısaca;
Bitti.

Elveda.

Sunday, November 9, 2008

Rahat mı batıyor ne?

Neden hep daha fazlasını istiyoruz ki? Neden hep her şey kafamda kurduklarıma göre gitmek zorundaymış gibi davranıyorum? Böyle olmadığında da hayalkırıklığına uğrayıp hemen kendimi bırakıveriyorum? Kendime mutsuzluk çıkarmayı bu kadar mı çok seviyorum, nedir, anlamadım...

Bazen gerçekten düşünüyorum, oturup kendimi mutsuz etmeyi seviyor muyum diye. Bir şeyi sorun olarak görmeyip, rahat şekilde davranmak aslında mümkünken ben neden sorun gibi görüp, takıntı yapıp, kendimi üzmeyi tercih ediyorum ki? Şımarıklığımdan mı? Kendime olan güvensizliğimden mi? Korkaklığımdan mı?

Sanırım hepsi birden...

Tuesday, September 2, 2008

Afraid to

When I first saw you I was afraid to meet you.

When I met you I was afraid to hold you.

When I held you I was afraid to kiss you.

When I first kissed you I was afraid to love you.

Now that I love you I’m afraid to loose you.


ps: this poem brought to you by mittafa

Pes etmek?

İnsan nasıl aynı anda bu kadar çok şey düşünüp, bu kadar çok şey hissedebilir ki? Kaldıramıyorum.

Huzur istiyorum. Çabalamak, bir şeyler yapmak istemiyorum. Bir şeyler yapmak zorunda kalmak da istemiyorum. Her şey akıp gitsin...

Elde tutulan çok ağır bir şeyi düşürmeme isteği ile, bırakıp gitmesine izin vermek arasındaki ikilemi yaşıyorum. "Düşürmemeliyim" diye tekrarlıyorum kendi kendime yüzlerce defa, ama bıraktığım zaman hissedeceğim o tatlı rahatlamayı düşünmekten de kendimi alamıyorum.

Neden ben düşünüyorum ki? Ne olacaksa ben bir şey yapmadan olsun, nasıl olsa yaptıklarım işe yaramıyor. Ne yapsam boşa. Değersiz hissetmek de böyle bir şey işte.

Benden pes.

Monday, September 1, 2008

Yalnızlık...

Çok sık hissettiğim bir şey değil bu. Fiziksel olarak yanımda kimse olmasa da sevdiklerimin en fazla bir telefon ya da bir msn penceresi kadar uzakta olduğunu hissederim genelde.

Ama günlerdir böyle değil bu. Herşeyin benim dışımda geliştiğini, olayların akışına bir türlü kapılamadığımı hissediyorum. Dışarda duruyorum sadece. Ulaşmaya çalışıp ulaşamıyorum. Duvarlar üzerime geliyor. Ağlarken bile buna ağlıyorum sonunda.

Tek başımayım.

Wednesday, August 27, 2008

Aşık olduğunun nasıl farkına varır insan? Bugün öğrendim bu sorunun cevabını.

Ne kadar kızgın, kırgın, üzgün, mutsuz... olsam da O'nun yüzüne bakarken dalıp, herşeyi bir an için de olsa unuttuğumu farkettiğimde, anladım.

Saturday, May 10, 2008

Korkaklığım ve Ben...

Moralim tamamen çökmüş, en depresif şarkılarımı da açmışım... Oh ne güzel hayat! Daha ne ister bi insan?! Ama şöyle bir problem var: ben insan değilim, kediyim. İstiyorum, ve elde edemiyorum. Buraya kadar çok da anormal birşey yok aslında. Herkes birşeyler ister ve elde edemeyebilir. Gelelim asıl sorunumuza: şu anda blogunu okumakta olduğunuz kedi, birşeyi deli gibi istemesine rağmen elde edebilmek için adım atacak cesareti yok.

Kısaca KORKAK!

KORKAK!

KORKAK!

Binlerce defa böyle bağırmak istiyor hatta şu anda kendisi. Ama onu dahi yapamıyor.

Evet, aynen öyle. Yapamıyorum. Çok mu zor sanki? Şöyle bir gülümsemek, konuşmak... Zor işte. Yapamıyorum. Korkuyorum. Reddedilmekten korkuyorum. Hayalkırıklığına uğramaktan korkuyorum. Üstelik de bu sefer hayal kurmamak için, fazla uçmamak için kendimi o kadar engellemeye çalışmama rağmen, ufak bir olumsuzlukta bile bu kadar yıkılabiliyorum.

Ama böyle bir yere varamam ki. Oturduğum yerden ne olmasını bekliyorum ki? Ama beceremiyorum işte adım atmayı. Eh tabi, en ufak girişimim de hayalkırıklığıyla sonuçlanırsa tabi başka adım atamam.

Niye korkuyorum ki? Reddedilsem nolur? Hahaha diyip yüzüme gülecek değil ya. Ama benim derdim o değil, sonrasında içine düşeceğim boşluktan korkuyorum. Bu arada farkettim ki, direk reddedilecekmişim gibi düşünüyorum. Sanırım öyle olacak. Umudum yok aslında. Oooofff....

Daha fazla saçmalardım aslında ama gidip kafamı gömecek bir toprak parçası, içine girebileceğim bir dolap, altına sığınabileceğim bir yorgan, içine kapanabileceğim bir köşe (Berrin'e sevgiler), altında sandalyelerin arasında saklanabileceğim bir masa arayacağım kendime. Belki bulurum, belki onları bile bulamam.

Saturday, March 1, 2008

Dostlar hakkında

Bişiler yazdığımda hep kendimle ilgili yazdığımı farkettim. Ama aslında beni ben yapan, her zaman yanımda olan ya da olmayan (Inner Glowel: evet alınması gerekenler alınabilir, hatta lütfen bi zahmet alınsınlar) dostlarımla ilgili de oturup birşeyler yazmam gerektiğini hissettim.

Kimi zaman yüzeyseldir dostluklar. Öyleyse dostluk diye bahsetme diyebilirsiniz ama ben öyle biri değilim. Eğer belli bi noktayı aşıp da güvenirsem birisine, bağlanırsam, çok yakın hissederim kendimi ve kolay kolay bırakmam. O yüzden de dostluk derim ben, ama karşımdaki ne der, bilemem. Her neyse... İşte bazen yüzeyseldir dostluklar. Canım dersin cicim dersin, en tatlı ses tonunu takınır, beraber gülersin, ağlarsın. Ama yüzeydedir işte, derine inemez. Birşey paylaşsan bile yine de derinleşmez. Bir bakarsın yıllardır arkadaşım, dostum diyip, gülüp eğlendiğin insan sana çok ama çok uzaktır. Ya da çok özel kabul edip diğer insanlardan ayrı tuttuğun birisi, gelip sana özel olmadığını söyleyebilir. Burada biraz da benim saflığım, ya da daha açık olmak gerekirse aptallığım ortaya çıkıyor. Olsun, yine de ben böyleyim.

Kimi insan da sadece kötü gün dostu arar. Onun kötü zamanında o kadar yakın bir bağ varmış gibi gelir ki, insan farkında olmadan daha bir bağlanır. Ama herşey düzeldiğinde, arasan da bulamazsın o insanı. Gününü gün etmekle meşguldür seni takmadan.

Ama diğer yandan, kimi zaman da öyle dostlar bulur ki insan... Herşeyi paylaşabilirsin onunla, üstelik de canım, cicim triplerine mecbur kalmadan. Yeri geldi mi en sağlam geyikleri yapıp, en iğrenç şeylere gülersin onla, sonra da kötü bi zamanda birlikte üzülürsün. Yeri geldi mi bi güzel kavga da edersin, nasılolsa bir şekilde halledecektir iki taraf da. Hata yapsan bile, hatanı kabul edip özür dilediğinde anlayış görürsün, sen hatanı unutup kendini affetmesen de o seni affetmiştir. Aynı şekilde sen de ona kızsan bile çabucak geçer. Halledilemeyecek birşey yoktur çünkü aranızda. Ama en çok onun üzüntüsü koyar sana, eğer o mutsuzsa, ve ne yaparsan yap elinden birşey gelmiyorsa, işte bu en kötüsüdür. Herşeyi denersin neşelendirmek için, kolundan tutup sürüklersin hatta. Ama sonunda gözlerinin içinde yine o hüznü gördüğün zaman, çaresizlik içinde pes edersin. Ama yine de pes edemezsin... Denemeye devam edersin yine, bu sırada da kendi hataların yüzünden, seni yanlış anlayıp kırılabilir sana. O zaman da sıkıntısına sıkıntı, üzüntüsüne üzüntü kattığın için daha da kahrolursun. Ama yine de denemeye devam edersin. Çünkü eninde sonunda o üzüntü yok olacaktır. O mutlu olmayı bu kadar hakederken, tersi mümkün de değildir zaten.

Neyse bu gecelik bu kadar...

Not: Bu yazıyı üzerlerine alınmak isteyenler diledikleri gibi alınabilirler. Hatta çok duygulanıp da bana gelip ramen ısmarlayabilirler. Ama lütfen olumsuz şeyleri üzerinize alınırsanız, gelip dırdır edip kafamdan aşağı ramen boşaltmayın. Tırmalarım.

Sunday, January 27, 2008

Aşk öldü...

Hep inanmıştım tek ve gerçek aşkın varlığına, bir gün gelip beni bulacağına. Bekledim bugüne dek, gelsin ve eksiklerimi kapatsın, beni tamamlasın diye. Aslında bilerek eksik bırakmıştım kendimi, tamamlanabilmek için, onun gelmesi için.

Ama artık inanmıyorum ona. Hep bir hayal üzerine kurdum hayallerimi, ama hatalıydım. O gelmeyecek asla. Çünkü ben onu kabul edemem. Kimseyi o hayallerimdeki aşkta olduğu gibi karşılıksız sevemem. Kendimi o kadar seviyorum ki kimse için bunu yapamam. Ve kendim yapamadığım şeyi de ondan isteyemem, istemiyorum da.

Karşılıksız sevilmek... Bir insan için çok ağır olmalı. İnsanı karşılık vermek zorunda hissettirdiğinden değil de, gerçek olmadığı hissinden dolayı. Kim "ben karşılıksız seviyorum" derse ona inanmam. Ya yalan söylüyordur, ya da kendi hisleirnin farkına varamayacak kadar önyargılar ve kalıplar içinde yaşıyordur.

Artık yalan hayallerimden sıyrılmamın zamanı geldi. İçimde bıraktığım eksikleri kendim doldurmalıyım, kimseye üzerimde gerçek bir egemenlik tanımayacak şekilde. Bu asla kimse için birşeyler hissetmeyeceğim anlamına gelmiyor elbette, böyle bir şey imkansız. Ama artık kimse için masalsı hikayeler uydurmayacağım aklımda, kalbimde. Biliyorum hayaller güzeldir, güzeldiler... Ama gerçek onları inkar etmediği sürece. İşte bu yüzden artık hayallerim de sağlam durmalı benim gibi. Bunu yapabilmek için de en gerçekdışı, en masalsı, en içimden gelen hayalimi, bir parçamı geride bırakıyorum...